TuvART Haber yazarı Elif Sözer, insanın öngörülemez yanının örüntülerle ya da istatistiklerle belirlenip belirlenemeyeceğini bu makalesinde irdeledi.
Nazilerin Auschwitz kampında 3 yıl boyunca yaşam mücadelesi veren doktor Victor E. Frankl savaştan sonra Viyana’da psikiyatrist olarak çalışmaya devam ederken bir gün kendisine Avusturyalı bir diplomat gelir. Muayene sırasında hasta, doktor Frankl’a doktor Josef’i tanıyıp tanımadığını sorar. Doktor Frankl “evet” dedikten sonra diplomat devam eder: “Onu Lubianka’da tanıdım, orada kırk yaşında böbrek kanserinden öldü. Ama ölmeden önce hayal edebileceğin en iyi yoldaş olduğunu kanıtladı. Herkese teselli verdi. Düşünülebilecek en yüksek ahlâk standartlarına uygun yaşadı. Cezaevindeki uzun yıllar boyunca tanıdığım en iyi dosttu.”
Müthiş bir insan profili değil mi? Belki de dünya halen var oluyorsa böylesi güzel insanlar sayesindedir.
Hasta çocukların başını okşayan, onlara şeker veren, yetişkin hastalarla el sıkışan bu doktor, Auschwitz toplama kampında yaptığı acı verici ölümcül deneylerle bilinen, 2 milyon kişinin insanlık suçu işlenerek öldürülmesinden sorumlu tutulan Josef Mengele’dir.
Kampa gelen mahkumları ölecek ve yaşayacak olarak ayıran Mengele’nin özellikle ikizler ve üçüzler üzerinde yaptığı deneyler korkunçtur. "Ölüm Meleği” de denilen Mengele, insanların acıya katlanabilme eşiklerini anestezi uygulamadan yaptığı ameliyatlarla test etmiştir.
Yukarıdaki sorumu “korkunç bir insan profili değil mi?” olarak değiştiriyorum.
İnsanı determinist bakış açısıyla değerlendirirsek iradenin daha üst bir iradeye topyekûn teslim olma halinden bahsederiz ki, bu da eylemlerin sorumluluğundan kaçma olarak neticelenir. Bu bakış açısına göre karar alma, seçim yapma özgürlüğü yok sayılan insan, ahlaki eylemlerinden sorumlu değildir.
Oysa seçim yapma özgürlüğü, değişebilme ve dönüşebilme yetisine sahip olan insan, varoluş serüveninde kendisinin ne olacağını belirleyebilen bir varlıktır.
Andaki varlık bir sonraki varlığın belirlenmesinde sunulan seçeneklerden tercihini yapar ve davranışının sorumluluğunu üstlenir. Seçiminin sorumluluğunu almamak yozlaşmış bir özgürlük anlayışıyla eş değerdir.
Mengele örneğindeki alt metin bir ölüm meleğinin iyilik meleğine dönüşmesi değildir. İnsanın öngörülemez yanının belirlenmiş kategorilerle veya matematiksel örüntülerle sınırlanması, -söz konusu öznellik olduğunda- bireysel yanılgılara neden olabilmektedir.
Bilinçdışına ve ruha etki eden dinamik güçlerin varlığı henüz bir muamma iken insana veya davranışa yönelik tahmin yürütmek ancak gerçekliğin gölgesi kadar olabilir.
Evrimsel açıdan baktığımızda, söz konusu olan hayatta kalmak ise; insan ideası fenomenlerin değişkenliğine adaptasyon sağlamalıdır. Bu yüzden koşullar karşısında değişkenlik gösterebilmektedir.
Nedeni ne olursa olsun Mengele’yi insanın tahmin edilemez veya öngörülemez yanına verilebilecek çarpıcı bir örnek olarak değerlendirebiliriz.
İşte tam da bu nedenden, materyalist anlayışın dayattığı insan ve ilişkiler stereotipleri kapitalizmin nemalandığı yargılardan ibarettir diye düşünürüm. İnsanın nevrozundan beslenen bu yargılar sosyal ilişkilerde egosantrik bir yaklaşımla sorumluluğu muhataba yükler. Finalde kurguladığımız tek kişilik kusursuz tiyatro oyununda “yalnızlık” oyunu “vee perdee!” der.
(Mengele ile ilgili belgesellere YouTube / Josef Mengele yazarak ulaşabilirsiniz.)
Comments