Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Osman Ulagay'ın kaleme aldığı ve Tansu Çiller'in döneminde yaptığı çalışmaları anlatan Kadının Adı Tansu, TÜSİAD'ın Zor Günleri adlı makale.
Reisi Cumhur Sebahattin Öztürkoğlu Arşivinden
Yarına Mektuplar - Beşinci Makale
Cumhuriyet Gazetesi
Sayfa 9
HABER ADI : Kadının Adı Tansu, TÜSİAD'ın Zor Günleri
MAKALE YAZARI: Osman Ulagay
Satış rekorları kıran "Kadının Adı Yok" kitabının filmi merakla bekleniyor. Daha gösterime çıkmadan hakkında yapılan yayınlara ve tartışmalara bakılırsa, her halde film de büyük ilgi görecek; gişe rekorlarını zorlayacak.
Evet, kitabın yazarı Duygu Asena'nın dediği gibi belki Türkiye'de çeşitli anlamlarda kadının adı yok ama olunca da tam oluyor. Örneğin geçen hafta "Kadının Adı Tansu" haftasıydı. Ekonomi profesörü Tansu Çiller'in boy boy fotoğrafları ve sözleri, hafta boyunca gazete manşetlerinden düşmedi. Olay yaratan raporu Tansu Çiller ile birlikte hazırlayan Dr. Hüsnü Kızılyallı'yla da hemen hiç kimse ilgilenmedi.
Prof. Tansu Çiller ne yapmıştı da hafta boyunca basınımızın gözdesi olmuştu?
Efendim, Tansu Hanım; Dr. Kızılyallı ile birlikte oturmuş, yaz sıcağında çalışarak, TÜSİAD için bir dış borç raporu hazırlamış. Raporda belli veriler ve yöntemler kullanılarak bazı sonuçlara varılmış. Türkiye ekonomisinde ve özellikle de dış borç tablosunda bazı olumsuz gelişmeleri saptayan rapor, Sayın Ömer Dinçkök'ün deyişiyle "TÜSİAD ceketiyle" yayımlanınca da kıyamet kopmuş. Başbakan Özal, TÜSİAD çatısı altında toplanan büyük iş adamlarını "kendi bildikleri dalı kesmekle" suçlarken, ekonominin yeni patronu Yusuf Bozkurt Özal da böyle bir rapor hazırlatılmasına karşı çıkmış, "Bu etütler iki kişinin yapacağı işler değildir, iki kişinin yapacağı iş ancak muhalefet partilerinin işine yarar" demiş. Bu tür raporları ancak IMF'nin, Dünya Bankası'nın, OECD'nin hazırlayabileceğini söylemiş. Başka vesile ile "Döviz konusu ciddi konudur, basının konusu değildir" diye Sayın Yusuf Bozkurt Özal, TÜSİAD'a da görevini hatırlatmış. "TÜSİAD böyle etütler yapacağına özel sektörün sorunlarıyla ilgilenmeli ve kendi işine bakmalıdır" buyurmuş.
Ekonominin yeni patronu yerden göğe haklı. Herkes kendi işine baksa, öyle ekonomiye falan burnunu sokmasa Türkiye'de işler çok iyi yürüyecek.
Örneğin gene şu Tansu Çiller örneğini alalım ele.
Hürriyet'ten Yener Süsoy'a "Ben çok da iyi hamur açar, enfes mantı yaparım" diyen, iki oğluyla resim çektiren Tansu'ya bizim de iki çift lafımız var.
A kadın, sen elinin hamuruyla, oğluna mantı börek yedir. İlle de mesleğinle ilgili bir şey yapmak istiyorsan da git öğrencilerine, arz-talep yasasının nasıl işlediğini, piyasa mekanizmasının nasıl her derde deva olduğunu anlat, ötesine karışma. Öyle dış borçmuş, sermaye hasıla oranıymış, senin neyine! Bırak bu işlerle erkekler, yabancı uzmanlar uğraşsın!
TÜSİAD'a gelince, bu derneğin de artık kendine gelmesi, dönemin iktidarını sarsan ilanlar verip "24 Ocak Kararları"na zemin hazırladığı günleri artık unutması gerekiyor. Ülkenin ekonomik durumuyla, borç sorunuyla falan ilgilenmeyi bir kenara bırakıp özel sektörün özel sorunlarıyla ilgilenmesi isteniyor TÜASİAD'ın.
Şaka bir yana, TÜSİAD'ın ve bu dernekte ağırlıklarını hissettiren özel sektörün büyüklerinin İstanbul ve İzmir'in artık yıllanmış sayılabilecek birinci kuşak sanayicilerinin ve onları izleyen yeni kuşağın oturup genel bir durum değerlendirmesi yapması gerekiyor.
Son dış borç raporu olayının da gösterdiği gibi, sorun yalnızca hükümetin TÜSİAS'a "haylaz çocuk" muamelesi yapmasından kaynaklanmıyor. Bir de başta İstanbul Ticaret Odası olmak üzere çeşitli meslek odalarından ve bunların üst örgütü olan Türkiye Odalar Birliği'nden gelen ilginç tepkiler var. Bu odaların yöneticileri her fırsatı kullanarak TÜSİAD'ın dar bir sanayici grubu temsil ettiğini, Türk özel sektörünün temsilcisi olamayacağını, bu görevi odaların üstlenmiş olduğunu vurguluyor.
Bu tepkilerin ardında ise galiba artık sesini daha fazla duyurmak, tabandan aldığı destekle odalarda sağladığı gücü özel sektörü temsil gücüne dönüştürmek isteyen insanların; ekonomide köşe başlarını tutmuş olan büyük gruplara sanayicilikte yıllanmış büyük ailelere pek de fazla sempatiyle bakmayan yeni girişimci sınıfın ayak sesleri duyuluyor. Trilyonluk cirolar yapan, banka sisteminde büyük ağırlık taşıyan, kredi pastasından aslan payını alan "büyükler"in temkinli ve nabza göre şerbet veren tavrına karşılık bu yeni sınıfın paldır küldür hedefine yönelecek bir cesareti, bir pervasızlığı var sanki.
Hediye olarak Pierre Cardin kalem yerine viski ve Malatya kayısısı gönderiyor, kendi ölçülerini yerleştirmenin savaşını veriyor.
Bu dinamik kesim, iktidar partisiyle onun tabanıyla bütünleştiği ölçüde etkisini de artırıyor ve TÜSİAD'ın karşısına çıkabiliyor.
TÜSİAD'ın "hükümetle aramızı nasıl iyi tutarız" diye düşünmesi sanırım artık yeterli değil; derneğin değişen Türkiye'deki konumunu ve işlevini yeniden düşünmesi gerekiyor.
Comments