TuvART yazarı Elif Sözer, somatik imleç konusundaki irdelemesini lila rengi örneği üzerinden irdeliyor. Konunun mimari açıdan dikkat edilmesi gereken noktaları belirliyor.
TuvART Makale : Elif Sözer
Projelerimden birinde mütemadiyen lila renginden nefret ettiğini söyleyen bir kadın müşterime lila renginden nefret etme nedeninin çocukluğunda yaşadığı kötü bir anıdan kaynaklı olup olmadığını sordum. Kadın bir müddet düşündü ve gayri ihtiyari gözlerini halıya çevirdi ve “Evet!" dedi. “Ben üç yaşımdayken annemin, babamın vefat ettiğini söylediği anda halıdaki lila renkli çiçeklere bakıyordum.”
Peki, ben kadının bu duygusunu önemsemeseydim ne olacaktı?
Belki de yaptığım tasarımda kullanacağım renk harmonisi içinde lila rengini kullanacaktım ya da proje sunumuna bu başörtüyü takarak gidecektim.
Peki o zaman ne olacaktı?
Kadın, bilinçdışındaki anısının tetiklenmesi ile üç yaşında babasının ölüm haberini duyduğu ana gidecek ve o an yaşadığı duyguyu hissederek kendisini anlam veremediği bir hüznün içinde bulacaktı.
Bu gibi deneyimler sinirbilimci Antonio Damasio’nun “somatik imleç” kavramının yaşamımızın bütününde ne kadar etkili olduğuna dair farkındalık kazandıran örneklerdir.
Somatik imleç; geçmişten bugüne kadar yaşadığımız olumlu veya olumsuz anılarımızın, bugün verdiğimiz kararlar üzerinde söz sahibi olmasıdır. Bir nevi beynin kısa yol tuşu da diyebiliriz.
Lila renginden nefret ettiğini söyleyen kadında bu kısa yol tuşuna lila rengi ile basılıyor. Lila rengi, babanın vefatı, kayıp ve acı duygusu, bu duyguyu yaşamamak için “Liladan uzak dur.” der.
Somatik imleç kavramını beyin ve sinir cerrahı Wilder Penfield “Penfield’in Sondası” deneyleri ile açıklıyor: Penfield, 1951 yılında fokal epilepsi hastalarına beyin ameliyatı yaparken, hastanın beynindeki temporal kortekse zayıf elektrik akımı vererek bir dizi deney yapmıştır. Lokal anestezi altında olan hastalar bu araştırma sırasında bilinçliydiler ve Penfield ile konuşabiliyorlardı ve hastalar istemsizce geçmişe dair anıları ve dile getirmişlerdir.
Araştırmalar sonucunda Penfield’in en etkileyici keşfi; sadece geçmiş olayların detayları ile kaydedilmesi değil aynı zamanda bu olaylar ile ilgili hissedilen duyguların da kaydedildiği şeklinde olmuştur. Anılar, özellikle travmalar -yukarıdaki örnekte olduğu gibi- günlük yaşamımızda bir uyaranın tetiklemesi ile de duygusal ve davranışsal dışavurumda yönlendirici bir rol oynamaktadır.
Penfield’in kırk yaşında bir kadın hastası, bir sabah müzik dükkanının önünden geçerken duyduğu parça ona dayanılmaz bir melankoli ve anlayamadığı bir hüzün duygusu hissettirmiştir.
Penfield ona bu müziğin daha önceki yaşamından kendisine bir şey anımsatıp anımsatmadığını sormuş, kadın birkaç gün sonra annesini piyanoda bu şarkıyı çalarken anımsadığını söylemiştir. 5 yaşındayken annesini kaybeden kadın, o müzik parçasını duyduğunda annesinin ölümünün ona hissettirdiği duyguyu tekrar hissetmiştir.
Tıpkı lila renginden nefret eden kadında olduğu gibi…
Çevresel uyaranların manipülatif gücü, duygu ve davranışları yönlendirmede büyük bir etkiye haizdir.
Konuyu nöromimari paradigmasıyla bağlantılandırıp nihayetlendirecek olursak; mimarın asıl hedefi, trend olan tasarımı müşterisine dayatmaktan ziyade kullanıcının duygusal, bilişsel ve fiziksel tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek tasarımlar yapmak olmalıdır.
Böyle olduğu takdirde optimum kazanç elde edilebilen yaşayan mekânlarla varlığımızı anlamlandırmak mümkün olabilir.
Comments