top of page
Yazarın fotoğrafıTuvART Haber

Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ ile Söyleşi

Güncelleme tarihi: 7 Mar

Cumhuriyet döneminde yetişmiş aydın bireylerden Muazzez İlmiye Çığ, aslında Hitit uzmanı. Ancak yol onu Sümerolog olmaya doğru götürüyor. Böylelikle Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesindeki eğitiminin ardından uzman olarak atandığı İstanbul Arkeoloji Müzesinde Sümeroloji alanında yaptığı çalışmalarla tanınan Çığ, ülkemizde bugün bile kapanmamış bir alanındaki eksikliği tek başına dolduran değerli bir isim.



Muazzez İlmiye Çığ ve TuvART Proje Sahibi Elçin Öztürkoğlu
Muazzez İlmiye Çığ

2019 yılında Mersin'deki evinde ziyaret edip sohbet etme imkânına sahip olduğum değerli hocamla söyleşimizi ilk olarak TuvART.net kültür blogumda yayınladım. TuvART Haber'in de söyleşi sayfası açması üzerine aynı sohbeti buraya alıyorum.


Keyifle okumanız, dinlemeniz dileğiyle.


'Sümerler Türktür. Sümerce'de olan bazı ifadeler var ki Anadolu Türkçesinde dolaşıp duruyor. Üstelik Mezopotamya'dan değil Asya'dan gelen kök bunlar.'



Muazzez İlmiye Çığ : Sümerler Türktür

Muazzez İlmiye Çığ : Türktür. Kitaplarımda da göreceksiniz zaten. Sadece ben değil, Türkmen Bey’in de yaptığı araştırmalar var. İkimizin çalışmaları birleşince zaten tamam oluyor: SÜMERLER TÜRKTÜR.


TuvART: Sami diyorlar Sümerler için, buna ne diyorsunuz?

Muazzez İlmiye Çığ : Yok canım! Sami ile ne ilgisi yok?


TuvART: Evet, çok ısrarla Sami’dir diyorlar.

Muazzez İlmiye Çığ : Hayır hayır! Katiyen (kesinlikle)! Bir kere dilleri tam bizim dilimiz. Yani bugüne kadar olan bazı kelimeler var ki sürüyor gidiyor Türkçe’de. Mesela bir deyim var Sümerce, Anadolu Türkçesinde dolaşıp duruyor. Yani bunlar tamamıyla üstelik Mezopotamya’dan değil Asya’dan gelen kök bunlar.



Muazzez İlmiye Çığ ve TuvART Proje Sahibi Elçin Öztürkoğlu
Muazzez İlmiye Çığ ve TuvART Proje Sahibi Elçin Öztürkoğlu


Türkler'in Hepsi Yazıyı Biliyordu!


Muazzez İlmiye Çığ : Sibirya. Sibirya’yı dolaşıyorlar. Oralarda Türk yazıları araştırıyorlar. Kendisi diyor ki “Her şeyde; bir tabakta, bir bardakta kime ait olduğu hep yazılı. Bu gösteriyor ki Türkler’de herkes yazı biliyordu.

TuvART: Kendi yaptığı eşyaya da adlarını yazmışlar. Bu benim tabağım, bu benim çatalım.

Muazzez İlmiye Çığ : Evet! Her şeyde! Diyor ki orada tespit ettiğimiz bu şey demek oluyor ki; Türklerin hepsi yazı biliyordu. O Sibirya’da dağ ve yol kenarlarında büyük kaya resimleri görmüşler; yazılar bunlar. Burada kimlerin geçtiği, nelerin geçtiği yazılı. Ama adam dedi ki “Bunlar okunsa eğer, Türk Tarihi baştan aşağı değişecek. Yani bunu bana bir Rus anlattı. Rus Akademi Başkanı. Anlatan, İstanbul’a gelmişti; konuşurken.

TuvART: Hangi yıllarda geçmişti bu konuşma?

Muazzez İlmiye Çığ: Herhalde beş on yıl içinde bir şey. Yani bu çok önemli.



 


SÜMERLER
Nereden, Neden, Hangi Bilgilerle Geldi?

TuvART: Şimdi Atatürk’ten bahsettik. Eğitim sisteminden bahsettik. Biraz da sizin uzmanlık alanlarınız olarak kısa kısa değinelim. Sizi çok yormak istemiyorum çünkü. Bir buçuk saat olmuş.

Muazzez İlmiye Çığ : Ben böyle konu açıldı mı ben yorulmuyorum!

TuvART: Şimdi az önce söylediniz hani dediniz ki Sumerler, bilerek geldi. Mühendislik meselesini, yeteneklerini, bilgilerini. Net cümlelere çok ihtiyaç var şu an: Sümerler; Nereden geldiler, neden geldiler, hangi bilgilerle geldiler?

Muazzez İlmiye Çığ : OOOO! Çok uzun bir şey. Nerden geldiler? Yani şimdi bizim yaptığımız çalışmalara göre, Asya’dan geldiler. Tam yeri tespit edilmedi fakat bir şeyde, bir nehrin şeyinde 3 Sümer bilmem nesi diyor. Yeni bir şey geldi bana, bir yazı. Çok enteresan. KATUN NEHRİ varmış. O nehrin yanında 3 Sümer bilmem nesi diye. Ama bizde 3 Sümer Dağını da ben biliyorum. Onu da Atlas Dergisi çıkardı. 4.500 metre yüksekliğinde bir dağa, orada hâlâ Sümer Dağı diyorlarmış. Yani benim kitaplarımda bunlar var işte bunları işlemek lazım. İşlemedikten sonra böyle kalıyor.



Muazzez İlmiye Çığ
Muazzez İlmiye Çığ

TuvART: Peki, neden buraya geldiler. Siz söylüyorsunuz bir taraf çamur, bir taraf kurak. Neden orayı seçmişler?

Muazez İlmiye Çığ: Kızım diyorlar ki kuraklık oldu. Şimdi başka bir tespitim; bu Tufan denilen nesne, hani din kitaplarında yaılan, nerede olduğu bilinmeyen; OrtaAsya’da olduğunu ben gösteriyorum ve bunu Türklerin efsanesi ile birleştiriyorum. Şimdi Türklerde diyor ki TUFAN; 7 gün 7 gece sürdü ve kazanan Tanrısal kaldı. Türklerde bu hikaye var. Sümerlerde aynı. Aradaki zaman ve mekan farkın düşünün. Nasıl olur bu? E demek ki köken aynı.

TuvART: Evet, geliyoruz hep aynı yere, aynı cümleye: KÖK AYNI.

Muazzez İlmiye Çığ : Di mi? Türk ta nerde, o nerde, köken aynı demek ki. O bakımdan. Tabi bu tufan meselesi böyle. Tufandan sonra büyük taşkınlıklar olmuş. Nehirler taşmış, Turan Ovası bütün deniz olmuş. Baykal Göl, deniz olmuş. Hazar Denizi dolmuş ta şeye taşmış bunlar şey olarak var. Bizim Anadolu’ya taşıyor. Bizim Anadolu’nun doğusu bütün deniz gibi oluyor. Şeyde deniz kabukları var derler, gördüm ben de.

TuvART: Nevşehir de zaten suların çekilmesiyle oluşan bir yer. Demek ki oralar hep su.

Muazzez İlmiye Çığ: Su olmuş. Ondan sonra şimdi kurtulan, şeyde kurtulan insanlar; kurtulmuş demek ki; çeşitli yerlere dağılmışlar. Fakat ondan sonra büyük bir şey oluyor. KURAKLIK. O kuraklıkta herkes bir yerlere kaçmaya çalışıyor. İşte Sümerler de o kuraklıktan batıya doğru kaçıyor. Daha önce kaçanlar da var. Onlar da Kuzeyden kaçanlar böyle yavaş yavaş, arkeolojik bulgularla görülüyor. Yani Anadolu’nun güneyinde, yukarda, kuzeyinde başlıyor taaa güneye kadar böyle zaman zaman göçlerin olduğunu görüyoruz.



 


"Runik yazıları Türkler icat etti"

Muazzez İlmiye Çığ : Aslında çok evvel benim hocam vardı. Ali Ulvi Öleve; Dağ Başını Duman Almış’ın şairi. Benim edebiyat hocam. Çok da severdi beni. Onla böyle zaman zaman konuşurduk. O, Türkçe üzerinde çok dururdu. Bana bir gün dedi ki; kızım bak, bence bu Runik denilen yazıları Türkler icat etti. Neden, dedi. Bizde sesli harf çok, Türkçede. Başka hiçbir dilde böyle yok. Yazı, bu sesli harflere göre yapılmış dedi. Yani o daha o zaman dedi. Sesli harf bizde çok olduğu için tam bizim sesli harflere göre icat edilmiş bu dil. Bu yazı, bizim yazımızdır dedi. Hatta şunu da söyledi; 18. Yüzyılda daha bu yazı tekniğini bilmeden bir teknik söylüyor Türkler için. Yani anlattı tabi o zaman yazıp almadım bunu ben. Aklımda çok kaldı bunlar. Yani Runik Yazılar hakkaten Türk yazıları. Ama Kazım Mirşan, bunu ispat etmedi.



Muazzez İlmiye Çığ ve TuvART Proje Sahibi Elçin Öztürkoğlu
Muazzez İlmiye Çığ ve TuvART Proje Sahibi Elçin Öztürkoğlu


ETRÜSKLER T Ü R K T Ü

TuvART: Etrüsklerden bahsettiniz az önce. Benim dedem, Atatürk döneminde orta okulda okumuş birisi siz yaşlarında. Dedem vefat ettiği zaman eşyalarını ben baktım. Ayrıştırıyordum ve o “Tarih” kitabını görünce, bir de o dönemin Nutuk baskısı vardı; onları ayırdım kenara. Dedim ki bunları sonra incelerim ve Tarih kitabını ilk okuduğum zaman ben şoka girdim. Dedim ki Atatürk, çok hayalperest biriymiş. Yani bize kutulan tarihle burada yazanların hiçbirisi uymuyor. Ama sonra dedim ki; bunu Atatürk yazıyorsa, onun döneminde bu kitaplar eğitim sisteminde okutuluyorsa 1932’den 1940’a kadar bu kitap okutuluyorsa ve Atatürk bunları çocuklarımızın okumasını istiyorsa, ki siz de o kitapları okudunuz; bunda bir şey var deyip yani benim hikayem böyle başladı biraz. Orda Etrüskleri anlatıyor. Türktür diyor. Atatürk de aynı şeyi söylüyor ama orada da belki biraz ispat eksikliği olduğu için bugün başta Sinan Meydan olmak üzere Atatürk’ün bu çalışmasına “TEZ” diyorlar. “TÜRK TARİH TEZİ” diyorlar. Ben bir kere her şeyden önce bu te kelimesini kabul etmiyorum. Yani benim bu tezimi kim kabul edecek? Batı mı kabul edecek, Doğu mu kabul edecek? Ben, kendi tarihimi yazamaz mıyım? Niye bunun adı tez? Bir kere buna ben karşıyım. Çünkü bana göre tarih, o dört tane ders kitabında zaten temeli konulmuş. Kazım Mirşan da 1935’te Türkiye’ye geldiği zaman bu kitaplarla büyüyor zaten. Onun meselesini de Turgay Tüfekçioğlu ile görüşünce; şimdi dedim anladım ben Kazım Mirşan’ı. Çünkü bakıyorum çerçeve olarak aynı. Atatürk’ün o tarih kitaplarındaki eğitimle bu kişi büyümüş. Zeminde çalışmalarını doğru bir yere basmış gibi görünüyorum. Dolayısıyla Atatürk’ün tarih kitabında yazılan bilgileri de çok tartışıyorlar. Diyorlar ki Atatürk, Etrüskleri Türk yaptı. İskitleri Türk yaptı.


Muazzez İlmiye Çığ : TÜRK! Etrüskler; şimdi Ariyani İtalyan, bunun üzerine kitap yazdı. Etrüskler Türk.

TuvART: Ama bunları söylediğimiz zaman tez oluyor, iddia oluyor, bilmem ne oluyor. Çin için de öyle söylüyor Atatürk. Diyor ki; Çin diye aslında milli bir birlik aslında yoktur. Türkler oraya gittiği zaman bu kişiler işte dağda filan yaşayan böyle karabenizli insanlar. Medeniyeti, yazıyı, sanatı, madeni işlemeyi, mühendisliği Türkler; gittiği her yere götürüyor.

Muazzez İlmiye Çığ : Götürüyorlar. Doğru.



Muazzez İlmiye Çığ
Muazzez İlmiye Çığ


"Sumerler, bilerek geldi"

TuvART: Medeniyeti, yazıyı, sanatı, madeni işlemeyi, mühendisliği Türkler; gittiği her yere götürüyor.

Muazzez İlmiye Çığ : Götürüyorlar. Doğru.

TuvART: Ben bunu sizin çalışmalarınızda da gördüm. Örneğin Uygurlarda taa dağın başından, dağın eteğindeki suyu; çölün altından karızlarla getiriyor çölün ortasına su toplama havuzlarıyla…

Muazzez İlmiye Çığ : Hiç olacak iş değil! Muazzam bir şey!

TuvART: Getiriyor çölün ortasına ve üzüm bağları yetiştiriyorlar. Aynı şekilde Sumerler de geldikleri zaman, sizin anlattığınız verilerde; bir taraf çamurluk, bir taraf kuraklık. Orada hemen su kanalları oluşturuyorlar ve tarıma elverişli bir ortam yaratıyorlar.

Muazzez İlmiye Çığ : Ortam yaratıyorlar.

TuvART: Yani geldiklerinde bu kişiler, mühendislik bilgisini…

Muazzez İlmiye Çığ : BİLEREK GELİYORLAR!

TuvART: Evet. Biliyor.

Muazzez İlmiye Çığ : Şimdi bunu kanıtlayan şey de var. Mesela bir şey var, kitap; orada Japonca, Ant Dağlarının şeyi, ondan sonra Altay dilleri falan beş dillin çok eski kelimelerini almışlar. İsa’dan önce 7000 yıla kadar götürüyorlar bu kelimeleri. Bu kelimelerin içinde hem dokumacılık var, hem çömlekçilik var, hem ticaret var, her şey var. Yani ta o zamandan böyle geldi.

TuvART: Yani bir alışveriş sistemi de var. Bir tür para da dönüyor ortada yani.

Muazzez İlmiye Çığ : Evet, çok enteresan bunlar. Yani ben bunları yazdım. Ama işte yazdım ama şekerim yazılanlar kitapta kalıyor. Onun için tez derler.



 

"Yazdıklarımın işlenmesi gerek"




Muazzez İlmiye Çığ : Yazdım ama şekerim yazılanlar kitapta kalıyor. Onun için tez derler. Yazılanların, devamlı başkaları tarafından işlenmesi lazım. Alması, ona ilave etmesi, çıkarması birçok şey. Ben Türk diye yazdım, kitapta kaldı. Benimle beraber Türkmen, aynı konuları yazdık. Aynı konuları iki kişi yazarsa o, doğrudur.

TuvART: Biz de biraz şu an o teyitleri kurmaya çalışıyoruz. Şurda doğrudur, şurda yanlıştır diye.

Muazzez İlmiye Çığ : Tek kişi, ne yaparsa yapsın.


TuvART: Doğru bile yapsa, sen tek konuşuyorsun diyorlar.

Muazzez İlmiye Çığ : Evet. Tek kişi olursa o, tez olur. Ama iki kişi yaparsa o, derhal değişir. Bu, doğru olarak kabul edilir. Şimdi bizim iki kişiydi. Ama İran da ilave ediyor. Türkistan da ilave ediyor. Yani ilave edenler var. İki kişinin bulduğu neticeler aynı. O bakımdan bunları ben tekrar makale şeklinde bir yazı yazdım son zamanda. Dedim ki bizim yaptığımızın hiç önemi yok. Ama kitapta kaldığı müddetçe hiçbir kıymeti yok.

TuvART: Evet. Biliyor.

Muazzez İlmiye Çığ : Şimdi bunu kanıtlayan şey de var. Mesela bir şey var, kitap; orada Japonca, Ant Dağlarının şeyi, ondan sonra Altay dilleri falan beş dillin çok eski kelimelerini almışlar. İsa’dan önce 7000 yıla kadar götürüyorlar bu kelimeleri. Bu kelimelerin içinde hem dokumacılık var, hem çömlekçilik var, hem ticaret var, her şey var. Yani ta o zamandan böyle geldi.

TuvART: Evet, bir de kitapta şöyle bir şey de var. Üzerinden zaman da geçmiş olabiliyor. Bilgilerin de sürekli güncelleniyor olması lazım.

Muazzez İlmiye Çığ : Tabi.

TuvART: Örneğin sizin o zamanlarda yapmış olduğunuz çalışmalarda, mesela bir Göbeklitepe örneğini verelim. Bir Göbeklitepe örneğimiz var bizim değil mi? Göbeklitepe, sizin çalışmalara başladığınız zaman henüz keşfedilmediği için siz çalışmalara Göbeklitepe’yi dahil edemediniz. Bu bir eksiklik değil. Dolayısıyla söylediğiniz gibi o bilgilerin sürekli olarak güncelleniyor olması gerek. Bizim de işte bu sebeple sizi rahatsız etmemiz lazım.

Muazzez İlmiye Çığ : Estağfurullah. Ben onu söylüyorum yani. Yeni yazdımi galiba tüm dünyada çıktı yazı. Yani bizim yaptığımız çalışma kitapta kalıyor. Ne zamanki onu birkaç kişi alır, okur, yanlışı bulur, doğruyu söyler bilmem ne. Onu ORTALIĞA YAYABİLİRSE bir işe yarar. Hiç ses çıkmıyor. Kimse Türk müdür, değil midir, neden Türktür? Bunu söylemiyor kimse.



 

Hititler...

TuvART: Şimdi burada güzel bir konu açtınız aslında.

Muazzez İlmiye Çığ : Evet, açıldı.

TuvART: Hititlerin, mesela Almanlar; dedeleri olduğunu söylüyor. İki üç kelime bulmuşlar ortak. Hititler bizim dedemiz diyor. Şimdi iki üç kelimeyle bu Hititlere sahip çıkıyorsa, demek ki bu tarihte çok önemli bir şey var. Bize mesela şimdi en çok şunu soruyorlar; ya bunları niye karıştırıyorsun sen, ne olacak şimdi? Yapıyosun da ne oluyor filan diyorlar.

Muazzez İlmiye Çığ : Doğru.

TuvART: Şimdi diyorum ki iki üç kelimeyle Hititlere kendini absorb ediyorsa bu adam, bir ihtiyaç varsa; benim koskoca 40 – 50 bin yıllık bir medeniyetim var. Ben bunu niye bol keseden; “Aaa Hitit mi? Al senin olsun!” diyeyim. Şimdi bizim gayemizi en güzel siz biliyorsunuz.

Muazzez İlmiye Çığ : Şimdi şekerim, Hititler üzerine maalesef yani Hititoloji yani Hitit dili üzerinde kimse çalışmıyor TÜRKÇE BAKIMINDAN. Hititçe üzerinde hiç çalışan yok. Yani Hititlerin Türk Diliyle bir yakınlığı veya şu – bu gibi bir çalışma yok.

TuvART: Atatürk’ün kitabında var ama.

Muazzez İlmiye Çığ : O! o zaman, o da kâfi değil.

TuvART: Evet, kafi değil.

Muazzez İlmiye Çığ : O zaman Atatürk, olabilir dedi. Oldu demedi.

TuvART: Evet, veriler bu yönde dedi.

Muazzez İlmiye Çığ : Olabilir dedi. Çünkü hakkaten, Hititlerin kökü Hattiler. Hattilerin dili benziyor bize. Bir şey var bizim, bir uzmanımız; Chicago’da çalıştı senelerce bu adam. Hatti dili üzerine büyük bir kitap yazdı. Ama ben okumadım o kitabı, görmedim. Çok önemli. Hatti diline ait bin sayfalık bir kitap yazdı.



 

NEDEN? Çünkü Atatürk...





TuvART: Şimdi şuradaki gayeyi söylüyorum. Mesela siz Sumerlerle niye ilgilendiniz? Niye bir ömrü Sümerlere adadınız? Türk Tarihine adadınız. Biz de artık tüy bile sayılmayız ama niyetimiz aynı. Mesela siz niye Sümerlerle uğraştınız. Bize de aynı soruyu soruyorlar. Diyorlar ki niye uğraşıyorsun sen bunlarla? Ne olacak? Amaaan Hititler, Alman olsun. Amaaan Etrüskler İtalyan olsun. Olsun, sana ne diyorlar. Şimdi böyle bir şey size sorulduğu zaman siz ne dersiniz? Kopya çekicem çünkü :)

Muazzez İlmiye Çığ : Yani ben Sümerlere, Sümer… Atatürk... Muazzam bir adamdı.

TuvART: Kesinlikle.

Muazzez İlmiye Çığ : Şimdi Atatürk’ün, bizim maalesef şeyler yazmıyorlar. Tarihçiler bile. Doğru dürüst anlatmıyorlar. Atatürk o zaman diyor ki; kendisi okuyor. Diyor ki Türkler var, Türkler hakkında dış kaynaklarda kültürü yok deniyor. Türklerin dilinin üçüncü asra kadar ancak var olduğu yazıyor. O da bir Tengri kelimesinin üçüncü asra kadar var olduğunu, yani o kadar Türkleri düşünüyorlar. Halbuki Tengri, Sümerlerden gelen Tanrı – Dingir kelimesi. Yani tamamıyla Gök ve Tanrıyı ifade eden bir kelime. Sümerlilerden yani belki ASIL TÜRKLERDEN DEVAM EDEGELEN BİR KELİME. Şimdi Atatürk bunları okumuş. Diyor ki; bir OrtaAsya’da Türkler bahsediyor. Ama diyor ki yabancılar; tarihten Türkleri çıkarırsanız, tarih kalmaz. Demek ki Türkler o kadar önemli. Onun için Atatürk’ün dediği; biz, Anadolu’da Türk Dilimizi; Anadolu genel dili Türk Dili. Peki biz buraya ne zaman geldik? Geldik mi? Burada otokton bir millet miyiz? Bilmem ne. Türk Kültürü ne zamana kadar gidiyor? Tarihi ne zamana kadar gidiyor? Türk Dili ne zamana kadar, ne kadar gidiyor? BUNLAR ARAŞTIRILSIN! O KADAR YOKLUK ARASINDA BUNLARI ARAŞTIRACAK KOCA BİR FAKÜLTE KURUYOR ATATÜRK!

TuvART: Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi.

Muazzez İlmiye Çığ : Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi.

TuvaRT: Siz de ilk mezunlarındansınız o fakültenin.

Muazzez İlmiye Çığ: Evet. Bu fakültede Türk Dili, Türk Tarihi, Türk Kültürünü araştıracak umanlar yetiştirmek istiyor. Bu uzmanlar nasıl yetişecek, nereden araştıracak Türk Tarihini, Türk Kültürünü. Diyor ki Türkler; en çok Çinlilerle haşır neşir olmuşlar. İranlılarla, Hintlilerle, Ruslarla, Macarlarla, Araplarla, Latinlerle, Yunanlılarla. Yani baksana, bütün bu milletlerle Türkler beraber olmuş. Şu halde bu milletlerin kaynaklarından Türk Tarihi, Türk Kültürü hakkında bilgi edinebiliriz, nereye kadar gittiğini. Onun için bütün bu dilleri, bu kültürleri Dil Tarihe koydurdu Atatürk.


TuvART: Yani amacı; geçmişini bil, kendini bil, geleceğini onun üstüne kur.

Muazzez İlmiye Çığ : Yani geçmişi, Türk Dili, Türk Tarihi araştırmak için ve arada diyor ki bak; bir kitap okuyor Fransızca kitap. Bu kitapta Sumerlilerin Ortaasya’dan gelmiş olabileceği, dillerinin Türk Diline benzediği yazılı. Atatürk, bu ifadenin yanına kocaman, Fransızca bir not yazıyor. Ben kendi gözlerimle gördüm. Yanına kocaman önemli yazmış, eski harflerle yazmış. Şimdi bunun için Atatürk diyor ki buraya Sümerlerle, Sümerce de konulacak. Sümeroloji de olacak.

Türk Tarihi ile Sümerlerin ilgisi ne derece var? (Araştırılacak) Ondan başka o zaman, o kadar işinin arasında Atatürk; Hititleri, yani kazılar yapıldığını Hattuşa’da, Hitit tabletlerinin bulunduğunu, dillerinin çözüldüğünü ÖĞ-REN-MİŞ!!! Öğrenilecek gibi değil! Akıl erecek gibi değil, o kadar işinin arasında! 1931 de Fransa’da ilk olarak bir Hitit dergisi çıkıyor (RemiHetit Eazelit gibi bir adla Fransızca adını söylüyor). O DERGİNİN SPONSORLUĞUNU ALIYOR ATATÜRK!


Muazzez İlmiye Çığ ve TuvART Proje Sahibi Elçin Öztürkoğlu
Muazzez İlmiye Çığ ve TuvART Proje Sahibi Elçin Öztürkoğlu

Tabi! Ta 45’lerin sonuna kadar devam ediyor bizim sponsorluğumuz! Düşünün! Acaba Hititlerin de Türklerle bir ilişkisi var mıydı? Ne kadardı? Bunların araştırılması. Koskoca bir şey, akıl alacak gibi değil o zaman. O kadar yokluğun arasında, böyle bir şey yapması inanılacak gibi değil. Ondan sonra diyor, peki bu çocukların kitaba ihtiyacı olacak, seyahat için paraya ihtiyacı olacak. Onun için Dil ve Tarih kurumlarını kuruyor. Dil ve Tarih Kurumlarının; bilimsel olarak çalışsınlar, başkalarının tesirinde kalmasınlar diye sermayesini Atatürk veriyor. Devlete bağlamıyor.

Devleti idare edenler gelir ve onları çalıştırmasınlar diye! Anlatabildim mi? Kendi parasını, sermayesini koyuyor. Böylece büyük bir paket program. Kaynaklar ve kaynaklardan yararlanılacak imkanlar. Muazzam bir şey kızım o zaman! Akıl alacak gibi değil! O yokluk, o yepyeni bir şey olmayan ve batmış bir millet, bitmiş bir millete böyle bir şey! Böyle bir program! Akıl alacak gibi değil! Ama ne yazık ki bizim tarihçiler bunu yazmıyor! YAZMIYORLAR! YANİ BU ÇOK ÖNEMLİ!

Ondan başka da Atatürk’ün yabancı profesörleri getirip bizim eğitimimizin temelini kurdurduklarını da yazmıyorlar. Şey yazmış bir kitap, İlber Ortaylı! Atatürk diye! Onda yok! Atatürk’ün eğitim seferberliği yok şekerim!


TuvART: Devrimlerden kısaca bahsetmiş.

Muazzez İlmiye Çığ: Hiç yok! Yahu! Gelen o profesörler! 150 çocuğu Avrupa’ya gönderdi Atatürk!

TuvART: Evet, nasıl gönderdi? Şimdi bizim sorularımızda da vardı o. Size bir fakülte açtı, kitap yok, memleketin durumu ortada. Sizi nasıl gönderiyordu?

Muazzez İlmiye Çığ : Daha yoktu onlar ortada! Atatürk şey açmak istiyor, yüksekokul açmak istiyor, eleman yok. Kim okutacak? Hoca yok?



Muazzez İlmiye Çığ
Muazzez İlmiye Çığ


TuvART: Evet, bu hocalar nasıl tamamlandı?

Muazzez İlmiye Çığ : İlk yaptığı liselerde başarılı olanları, yani imtihan açtı; başarılı olan çocukları Avrupa’nın çeşitli yerlerine, çeşitli konularda eğitim yapsın diye gönderdi.

TuvART: Devlet olarak mı, kendi bütçesinden mi?

Muazzez İlmiye Çığ : Devlet! 150 çocuk! Ve bunlardan Amerika’ya gönderdiği de var biliyor musun? Eskişehir’de müfettişti. Halk Eğitimi için Mehmet Ali Bey vardı, ama adamcağız ölmüş. Orada trafik kazasında öldü. Yani her branşta, her branş için çocuklar gönderdi. En sonunda Arkeoloji için gönderdi. Bir yere gidiyor Atatürk, 1931 falan. Bir kilise, eski. diyorlar “ay yıkamadık bunu da eski”.

“YIK-MAK-MI!!!” diyor. Eski eser bu!

ADAM HER ŞEYİ BİLİYOR! Akıl erecek gibi değil! Yıkmak mı, diyor. Hemen İnönü’ye telgraf çekiyor. Arkeoloji için çocuk gönderin dışarıya. İşte Ekrem Akurgal, işte bizim Rüstem üç kişi gidiyor o zaman. Yani Avrupa’ya çocuk gönderdi. Bunlar okuyup gelecekler. Çeşitli şeylerde. Bir tane benim en heyecanlı, bir hanım; adını getiremeyeceğim şimdi; o, Fransa’da Uzay kısmına girmiş. Sınıfta şaşmışlar bir kadın, bir de üstelik TÜRK! Sınıfta yani şaşırmışlar, nasıl olur? Kadın okudu, geldi yani bize o branşı açtı. Çok önemli bir hanım, adını biliyordum şimdi unuttum. Çok önemli, bir kız olarak oraya, şaşırıp kalıyorlar.

Sonra geliyor burada o şeyin şubesini açıyor. Yani düşün o zaman, Atatürk bu çocukları gönderdi ama bu çocuklar adam oluncaya kadar zaman var. İşte o zaman Hitlerin attığı, Yahudi diye attığı şeyler çıktığı ortaya. Onları aldı Atatürk. Bütün dünya hiçbir yer almadı. Atatürk aldı onları. Aldı ve üniversite kurdu, diğer fakülteleri kurdu. Bizim gençler yetişti. Aynı eğitimi alıp geldiler Avrupa’dan. Anlatabildim mi? Onlar takviye etti. Onlar giderken (Yahudiler) onlar (çocuklar) geldi. Böylece o eğitimle bugüne gelindi. Eğer o eğitim olmasaydı bugüne gelmemizde imkan ve ihtimal yoktu, ben size söyliyim. Ama ne yazık ki bunu İlber Ortaylı, o koca kitabında belirtmiyor.




2019 TuvART

95 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Tuva, Tuvart, Tuva Art, Tuvart Haber

Haber

bottom of page